Ulaşımı en kolay kayak merkezi Palandöken

Ulaşımı en kolay kayak merkezi Palandöken :Turizm denilince akıllar hep yaz aylarına gider. Dolayısıyla üç tarafı denizlerle çevrili güzel ülkemizin hep sahil coğrafyasına göre tatil programları yapılır. Pek hesaba katılmayan görkemli dağlarımız bu güzel coğrafyanın en az sahilleri kadar etkileyicidir. Birçok konuda gerimizde olan komşumuz Bulgaristan’da bile üç tane uluslararası kayak merkezi varken biz hâlâ Uludağ’a yerli turizmde bile rakip çıkaramamaktan yakınırdık. Bu durum son yıllarda değişti. Geçtiğimiz hafta Kartalkaya’daki tesislerin ve sosyal mekânların Uludağ’la makası kapattığını değerlendirmiştim. Palandöken ise önceliği kayak olan için öne geçmiş bile diyebilirim.

Havalimanı 15 dakika

Palandöken’in bu atılımı yapmasındaki en büyük faktör, 2011 yılında bölgede yapılan Universiade oldu. Universiade nedeniyle devlet bölgeye tek kalemde çok önemli bir tesis yatırımı yaptı. Olimpiyat yapılmış bu pistler için Türkiye’nin kayağa en elverişli bölgesi demek fazla abartı olmaz. Tabii kış turizminin bir diğer olmazsa olmazı lojistik şartlar konusunda dünyada eşine az rastlanır bir avantaja sahip. Erzurum şehri, yaklaşık 2.000 metre rakıma kurulduğu için havalimanından Palandöken’e ulaşmak sadece 15 dakika sürüyor. Bu bakımdan bile Palandöken, büyükşehirlerden ulaşılması en kolay kayak merkezi. Anadolu Jet ve Türk Hava Yolları’na erken rezervasyon yaptırırsanız maliyeti en düşük ulaşımına da sahip diyebiliriz.

Xanadu’da gece ‘kayak’ keyfi

Palandöken’i bizden önce Polonya, Rusya ve Bağımsız Devletler Topluluğu’na mensup ülkelerin vatandaşları keşfetmiş. Kayak pistlerinin yanı sıra sahip olduğu otellerle de bölge turizm de gelişime açık. Bu otellerden Xanadu Snow White’a uğrama fırsatı buldum. Bir ‘dağ oteli’ olarak oldukça konforlu. Otelin fark yarattığı en önemli unsur, kayak pistine bağlantılı olan muhteşem terası. Buradan Erzurum’un panoramik manzarası ve Palandöken’in siluetine aynı anda hâkim olabiliyorsunuz. Kayak pistinde bulunan özel aydınlatma sistemi sayesinde gece de kayak keyfi yapabilmeniz büyük farklılık. Henüz bu sistem Türkiye’de başka bir bölgede kurulamadı; Xanadu ilk ve tek unvanını koruyor. Otel, kayak pistinde yarattığı bu farklılıkla son iki yılın ‘Türkiye’nin en iyi spor turizm işletmesi’ ödülünü alıyor. Otel, dağın zirvesinde bulunan 30 bin metreküp kapasiteli göletten özel bir sistemle karlandırma yapabiliyor. Böylece kayak sezonunun süresi 150 güne kadar çıkabiliyor.
Palandöken kayak sporu için diğer merkezlerin önünde olsa da ‘sosyalleşmek’ açısından en zayıfı. Dağ’da otellerin kendi restoranları haricinde bir marka ya da eğlence mekânı yok. Bulunanlar da gelen müşterilerin zevkine göre tarz belirlemeleriyle olması gereken standartların hep gerisinde kalıyor.

‘Muhteşem’ LED’li tarihimiz!

Palandöken’e gitmişken Anadolu’nun en eski şehirlerinden Erzurum’u gezmeden de dönmemek gerek. Erzurum’a tepeden baktığınızda hava kirliliğinin şehrin üzerine kara bir bulut gibi çöktüğünü görürsünüz. Şehir merkezinde hava durumu için telefonunuzu kontrol ettiğinizde -26 derece- güneşli bildirimi görünce şaşırıyorsunuz. Ama zaman geçtikçe vücudunuz bu soğuğa alışıyor. Milattan önceye dayanan tarihi boyunca Urartular, Medler, Persler ve Bizanslılar gibi büyük medeniyetlere ev sahipliği yapan şehirde tarihi kalıntıları görmek mümkün. Bunlardan biri de şehrin ‘kapalıçarşı’sı Taşhan. Taşhan, büyüleyici bir taş ustalığıyla yapılmasına rağmen girişinde ve içinde ‘çirkin’ LED tabelalar görmek mümkün. Diğer ülkeler, olmayan tarihleri için adımlar atarken bizim olan tarihimizi garip bir şekilde teknoloji sandığımız bu görsel çirkinlikle bozmamız anlaşılır gibi değil. Taşhan’dan çıkarken rastladığım İstanbul’dan gelen turist grubunun, binayı yaptıranın ‘Rüstem Paşa’ olduğunu duyunca girmekten vazgeçmesine anlam veremedim. Sonra anladım ki bu dizi fanatiği arkadaşlar, ‘muhteşem’ tarih bilgileri nedeniyle böyle bir tavır göstermişler (!)…
Erzurum’un bir diğer olmazsa olmazı cağ kebabı ise Muammer Usta’dan yedik. Kadayıf dolması meşhur olan Muammer Usta’nın cağ kebabının lezzetinin yanı sıra salon personelinin hızlı ve kibar servisi beklentilerimin üzerindeydi.

Yanlış zamanda açılan ‘et’çi

Lokal eğlence konseptinin ülkemizde en iyi uygulandığı bölge olan Nişantaşı’nda yatırımcılar uzun zamandır ‘steak house’ açmak için dükkân arıyorlardı… Bu açığı görüp en hızlı davranan Atiye Steak House oldu. The Bite’ın yerinde geçtiğimiz hafta açılan etçiye damak zevkine çok güvendiğim Cenk Kazancı’nın da içinde bulunduğu arkadaşlarımla gittim. Adından da anlaşılacağı gibi Atiye Sokak’ın kalbinde olması, ‘piyasa’ yapmak isteyip, steak yiyecekler için en ideal lokasyon olmuş. Lezzetler ve servis konusunda, hayal kırıklılığına uğradığımı söyleyebilirim. Türkiye’de steak house’ların tutmasının en büyük sebebi kasapların bir garson gibi masalara servis yapmasıdır. Burada salon personeli rica-minnet açtığı servisle etleri ortaya bırakıp gidiyor. Etleri fazla ‘taze’ buldum. Sanırım yeterince dinlendirilmemiş. Yapılan sunum ve lezzete göre hesabın da pek makul olduğunu söyleyemem.
Tabii tüm bu olumsuzlukların en önemli sebebi mekânın açılır açılmaz tam kapasiteyle çalışması. ‘Et’le yapılan konseptler çok zordur. En iyi ürünü, en mükemmel hazırlığı da yapsanız belli bir deneme süresi geçirmeniz gerekiyor. Mekânın işletmecisi Serdar Çiçek’in bunun altından kalkabilecek yeteneğinin olduğunu düşünüyordum. Daha önce de Ivana Sert ile başlayıp beklentilerin çok altında kalan The Bite’ı Atiye Sokak’ın önemli duraklarından biri yapmıştı. Atiye Steak’i de başarılı bir standarda getireceğine inansam da bu biraz zaman alacaktır…

Kaynak : www.aksam.com.tr